17 Temmuz 2013 Çarşamba

Ben Onun Kim Oldugunu Biliyorum

Ben Onun Kim Oldugunu Biliyorum

Yaşlı bir adama sokakta yürürken bisikletli
çarpmış ve hafif yaralanmış.
Etraftakiler hastaneye götürmüşler.
Hemşireler, röntgen çekerek her hangi bir kırık
veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini
söylemişler.
Yaşlı adam huzursuzlanmış; “acelesi olduğunu,
röntgen istemediğini” söylemiş.
…Hemşireler merakla acelesinin nedenini
sormuşlar.
“Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte
kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum”
demiş.
Hemşire “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi
söyleriz” diyince;
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey
anlamıyor,hatta benim kim olduğumu dahi
bilmiyor” demiş.
Hemşireler hayretle:
“Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden
hergün onunla kahvaltı yapmak için
koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar.
Adam cevaplamış:
“Ama ben onun kim olduğunu biliyorum” .




[Alıntı Yapılan Yer]

İncitmiyecek Kadar Uzak Olmak



İncitmiyecek Kadar Uzak Olmak

Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler.
Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.

Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, 
kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.
Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aramaya başlamış.

Tartışa tartışa, nihayet geceolunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.

Böylece kirpiler birbirlerinin yakınlıklarından yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerek
donmaktan kurtulacaklarmış .

İlk deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.

Ama başka bir problem çıkmış ortaya.Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.

Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş. Ne var ki, her gece kâh uzaklaşa kâh yakınlaşa, deneye yanıla , soguk havadan korunacak kadar yakın , bir birlerini incitmeyecek kadar da uzak olan , mesafeyı bulmayı öğrenmişler.

Bizim de uzun dikenlerimiz var.
Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.
Bazen faydalı, bazen de zararlı
Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.

Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz hayatımıza
Ne var ki, paylasma ancak yakınlaşmakla mümkün.

Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı , öğrenenlerden olabilmek dileğiyle..


[ALINTI YAPILAN YER]

Bez Parçası


Örtü

Kapının arka arkaya çalınmasıyla yatağımdan fırladım.Gecenin bu saatinde gelen kim olabilirdi ki?

Alelacele aşağıya inerek kapıyı açtım.Bitişik evde oturan arkadaşımın oğluydu.Nefes nefese,

-Babam çok hasta,arabanızla doktora götürebilir misiniz?dedi.

-Arabam 2 gündür tamirde,ama telefon edip doktor çağırabiliriz.

Bir doktor arkadaşıma telefon ettikten sonra çocukla beraber babasının yanına gittik.Adamcağız yattığı yerde büyük bir acıyla kıvranıyor ve kasılan parmaklarıyla,duvarın sıvalarını çiziyordu.

Yatağını duvardan uzaklaştırırken,eşi,

-Bugün ava gitmişti,fakat döndüğünde rengi sapsarıydı.2 saattir kendini bilmeden kıvranıyor.

-Acaba avda bir şey mi oldu?dedim.

-Zannetmiyorum,sadece baş parmağını kesmişti.O civardaki bir türbede bulduğu bez parçasıyla sarıp kanını dindirmiş.Böyle söylerken sehpanın üzerinde duran ve rastgele yırtıldığı belli olan yeşil bir kumaş parçasını gösteriyordu.Ancak eşi daha sonra bu bezi değiştirmiş ve kesilen parmağı,yara bandıyla sarmıştı.

Arkadaşım,biraz sonra gelen doktorun vurduğu iğneyle sakinleşerek kendine geldi.Doktor,ona neyi olduğunu sorunca,

-Müthiş bir kabustu,beni av sırasında kesilen parmağımdan tutup havaya fırlatıyorlardı.Ve yere her düşüşümde kırılan kemiklerimin acısını tek tek duyuyordum.

Ve derinden bir iç geçirerek,

-Galiba,bunun sebebini de biliyorum,dedi.

Arkadaşım,bütün ısrarlarımıza rağmen bildiği şeyin ne olduğunu anlatmadı.Ancak oğlu,onun iyileşir iyileşmez çarşıya çıktığını ve yeşil bir örtü diktirdiğini söyledi.Babası daha sonra,avlandığı tepenin yamacındaki türbeyi ziyatret etmiş ve sandukçanın üzerindeki yeşil örtüyü değiştirerek eskisini eve getirmişti.Delikanlı,eski örtüden bir parça yırtıldığını hemen farketmişti.Ve babasının,kesik parmağındaki yeşil kumaş parçası,o örtünün yırtık kısmına tam olarak uyuyordu.

16 Temmuz 2013 Salı

Bebegin Allah İle Konuşması


Bebegin Allah İle Konuşması

Bebek Doğumdan Bir Gün Önce Allah İle Görüşürmüş..

Allah'ım ben dünyaya gittiğimde orada ne yapacagim bilmiyorum demiş” 

“Ben senin icin bir melek yarattim; o senin herşeyinle ilgilenecek”

“Allahim ben onlarin dilini bilmiyorum; onlarla nasil konusacagim iletisim kuracagim?” 

“Senin icin yarattigim melek sana onlarin dilini ögretecektir ” 

“Allahim duydugugum kadariyla dunyada cok kotuluk varmis; 
onlarla nasil basa cikacagim ki ben ?” 

“Senin icin yarattigim melek seni canı pahasina kotuluklerden koruyacaktir merak etme” 

“Allahim sana tekrar nasil donecegim?” 

“Senin icin yarattigim melek  bana nasil donecegini sana anlatacaktir” 

Derken melekler gelir ve bebege dunyaya gitme zamani geldigini soylerler….

Melekler bebegi Allahin huzurundan alirken bebek son kez sorar. 

“Allahim benim icin yarattigin melegin adi ne?” 

“Adinin onemi yok ama sen ona ANNE diyeceksin”

Peygamberimizden Ögütler



İşte Hz. Muhammed’den (sav) öğüt verici 14 söz:

1.İman iki eşit parçadır. Yarısı sabır, yarısı şükürdür.

2.Sonradan özür dilemeyi gerektiren şeyleri yapmaktan kaçınınız.

3.Haset; ateş nasıl odunu yer yutarsa iyilikleri yer yutar, mahveder.

4.Mazlumun bedduasından sakınınız. O dua ile Allah arasında perde yoktur.

5.İnsanların en hayırlısı, ahlâkı en güzel olanıdır.

6.İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz.

7.Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. O zaman başkalarının kusurlarıyla alakadar olmaya hakkın olmadığını hatırlarsın.

8.Münafıklığın alameti üçtür : Konuştuğu zaman yalan söyler, vaat ettiği zaman sözünde durmaz, emanete hıyanet eder.

9.Kim bir kardeşini, bir günah sebebi ile ayıplarsa, o günahı işlemedikçe o kimse ölmez.

10.Utanmak güzeldir ama kadınlarda olursa daha da güzel olur.

11.Sakın kendisine verdiğin kıymeti, sana vermeyenle arkadaş olma.

12.Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi “yapmam” dedi mi; şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır.

13.Zengin, çok mala sahip olana denmez; zengin kalbi olana denir.

14.Bir gün birisiyle dost olduğunuzda, yarın onun bir düşman olabileceğini unutmayın

Ne Oldu Bize ?



SAHİ NE OLDU BİZE ??
Bir kız gördüm sokakta başı kapalı nargile içiyor..
Sigarası elinde kendinden geçiyor..
Bacak bacak üstüne atmış, arsızca gülüyor…
İNANÇ HAZRETİ FATIMA OLMAKTI NE OLDU BİZE…
Çık sokağa başı örtmek şıklık ve gösteriş olmuş..
Parkta sevgilisi ile hayayı iffeti şeytana sunmuş,
Bahane hazır hemen nefsine uymuş.
İNANÇ HAZRETİ HATİCE OLMAKTI, NE OLDU BİZE…
Kocaman topuz başında arsız hareketler cabası..
Yanındaki sevgilisi ama, sanki kırk yıllık kocası,
Siyonistler veriyor sana dünya kupası.
İNANÇ HAZRETİ AİŞE OLMAKTI, NE OLDU BİZE…
Rektör başını aç demiş hemen açıyor,
Farzdan taviz verip hemen kaçıyor,
Dünya için ağlıyor sitem saçıyor..
İNANÇ HAZRETİ SÜMEYYE OLMAKTI, NE OLDU BİZE…
Erkeği küpe takmış, modaymış yırtık pantolon..
Ona göre hayat eğlence gez toz herşey monoton.
Camide gençleri göremez olduk,yaşlıya mı sadece son..
İNANÇ HAZRETİ EBU BEKİR OLMAKTI, NE OLDU BİZE…
Adalet görülmez oldu caddede sokakta,
Erkek zina yapınca olur hovarda.
Aynı şeyi kadın yapsa, zinacı haspa
İNANÇ HAZRETİ OSMAN OLMAKTI, NE OLDU BİZE…
İlim öğrenmek farzdı kadın erkeğe,
Öğrenmedi dinini, nefsi bahane,
Kitaplar tozlanmış kütüphanede
İNANÇ HAZRETİ ALİ OLMAKTI, NE OLDU BİZE…
Sokaklar hayadan habersiz yürüyor adım adım,
Adalet gelecek bir gün, budur muradım,
Çocuğa zina edeni etmeli hadım.
İNANÇ HAZRETİ ÖMER OLMAKTI, NE OLDU BİZE…
Hani mücahitler, sözde esip gürlüyor.
İcraata gelince kedi oluyor.
İslamı haykırmaktan geri duruyor.
İNANÇ HAZRETİ HALİD BİN VELİD OLMAKTI NE OLDU BİZE…
Doksan yaşına gelmişti Eyup El ensari.
Bir hadisi şerif uğruna, islam askeri,
İstanbul’a geldi o piri fani..
İNANÇ EYÜP EL ENSARİ OLMAKTI NE OLDU BİZE..
İki kılıçla savaşırdı hazreti hamza.
Önüne geleni devirirdi Allah aşkına..
DERDİ: Gözümün gördüğü hiçbirşeyden korkmam.
Benimle dövüşecek olan çıksın karşıma..
İNANÇ HAZRETİ HAMZA OLMAKTI NE OLDU BİZE…
Annesi gözünün önünde şehit edilen Ammar…
Dininden dönmedi Dedi ALLAH var.
Annesini şehit ettiler İŞKENCE Künhar.
İNANÇ HAZRETİ AMMAR OLMAKTI NE OLDU BİZE…
Ümeyye dedilen zalim işkence yaptı ona ..
İslamdan taviz vermedi canı uğruna…
İslamın müezzini oldu sabrın sonunda
İNANÇ HAZRETİ BİLAL OLMAKTI NE OLDU BİZE


Şeytanın Hilesi



Şeytanın Hilesi

Bakın bakalı şeytan nasıl dümen çeviriyor..

Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş.
Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.

Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş. Şeytan bu ya illa bir fitne çıkarması lazım..

Neyse bu buzağı bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış debelenmiş ve boynundaki ip çözülmüş.

Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş.

Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu buzağıya vurunca yavru yere yığılmış.

Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalır mı hiç  bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.

Uzaktan geçmekte olan bu kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görünce o da kalkmış ineği tüfekle vurmuş.

Silah sesini duyan koca , karısını yerde cansız yatar babasınıda elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam , bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş.

Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan;

“BU FELAKETİ DE BANA YÜKLERLER, BUZAĞININ İPİNİ GEVŞETMEKTEN BAŞKA BEN NE YAPTIM ŞİMDİ” demiş.

RABBİM Bizleri şeytanın şerrinden,vesvesesinden muhafaza eylesin..


Şeytanın şerri ufak bir fitneden başlar böyle işte. O yüzden Kıyamet alameti olan fitneden Allah'a sığının ve her gördüğünüze ve duyduğunuza inanmayın.

14 Temmuz 2013 Pazar

Azrail'in Güzelligi




Azrail'in Güzelliği



Okumaya değer gerçek ve çok güzel bir hatıra. . .



Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, hatta o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. 
Bunlardan biri de 1976 yılında yaşanmış olan olayı size nakletmek istiyorum. Kanser teşhisinin yapıldığı hastanede  başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. 
Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım ilgilendim. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale içinİ zmir'e gitmek istedi. Kışaylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış.
Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken,hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. 
Yine bir gün evine gittiğim de yine güçlükle konuşarak:

-"Doktor bey, ben size dargınım" dedi. "Niçin?" diye sordum.

-"Siz Allah yolunda dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü,ahireti anlatmıyorsunuz?"


Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
-"Doktora ulaşmak kolaydır. Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın." dedim.



Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın vesaadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler"hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarını bütünruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.

Vefatına bir haftakala:

-"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"

-"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şehadet sana uzun gelebilir. O anı farkedince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter." dedim.



O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. 

Dönüşümde annesi telefon ederek:

-"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor ne olur bir şey yapın" dedi. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. 

Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum. 
- "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve sonnefeste "Muhammed" (s.a.v) diyemezsem?.



İşte Serap, böyle ince düşünceli bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.



Ertesi gün O'na:

-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin"



Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu dasordu:



-"Doktor bey, Azrail bana nasıl görünecek?"

-"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklıbir prens gibi gelecektir."



Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak malasef vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. 

Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
-"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!"dedi ve sözlerine devam etti:



-Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" olmasına rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namazını kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. 

Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:

-Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden daha  güzelmiş!

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Ciğer Kebabı


Hz. Ebubekir'in Ciğer Kebabı Meselesi

Bir gün ashabı kiram Kainatın Efendisinin huzurunda Hz. Ebu Bekir’den şikayette bulundular:
-" Ya Rasulallah, Hz. Ebu Bekir bir oda içine girip ciğer kebabı yiyor, biz kokusunu duyuyoruz, fakat bizi davet etmiyor."
Sultanı Enbiya buyurdular ki: 
-" Onun bir daha böyle yaptığını görürseniz bana haber verin. Beraber gidip bakalım."
Bir gün yine Hz. Ebu Bekir odaya girdi. Haber verdiler. Resul-i Ekrem hemen kalkıp oraya gitti. İçeri girdiğinde gördü ki ne ateş var ne kebap. 

Hz. Ebu Bekir’e sordu: 

-" Ya Ebu Bekir, yalnız başına ciğer kebabı yiyormuşsun doğru mudur?"

Ebu Bekir (ra) de:

- "Ya Rasulallah, haşa! Ben ciğer kebabı yemiyorum. Pişen kendi ciğerim," diye cevapladı. Rasulullah sebebini sorduğunda 

Hz. Ebu Bekir:

 - "Ya Habiballah, her an aklıma şu geliyor: Hak Teala bana İslam’ı nasip etti. Habibinin dostu eyledi. Ashab arasında meşhur oldum. 
Acaba kıyamet gününde halim ne olur? Allah-u Teala’ya bu kadar nimetin şükrünü eda edebilir miyim, diye korktuğumdan
ciğerim yanıyor, kebap oluyor," cevabını verdi.
Bunun üzerine Ebu Bekir (ra) hakkında ayetler indi. Ashab-ı kiramın Hz. Ebu Bekir’e olan muhabbeti daha da arttı.
Değerli gönül dostlarım,acaba bizlerin de ciğerleri ahiret endişesiyle yanıyormu,verilen nimetlerin
şükrünü ifa edebiliyor muyuz? Hiç yaptığımız günahlardan dolayı ,pişmanlık duyup da affettirme yoluna gidiyor muyuz? 
Allah bize bu şuuru nasip etsin inşaAllah.
Selam ve dua ile.. 

Islam Benim Dinim





İslam Benim Dinim 

Fransa da Peçe'li bir bacımız süper markette alış-verişini bitirdikten sonra aldıklarının ücretini ödemek için sıraya girer ve bekler...

Birkaç dakika sonra sıranın kendisine gelmesiyle kasiyere doğru ilerler. Kasadaki bayan tesettürsüz ama bir müslümandır...

Bu bayan çarsaf'li peçeli bayanın aldıklarını birer birer kasadan geçirmeye başlar, bir müddet sonra müşterisine kendini beğenmiş bir uslubla,,

"Bizım bu ülkede birçok problemımız var ve senin peçen de bunlardan biri dedi bir anda.

Biz gurbetçiler ticaret için buradayız, dinimizi veya tarihimizi göstermek için değil...

Eğer dinini yaşamak ve çarsafını giymek ve peçeni takmak istiyorsan, Arab ülkene geri dön, orada ne yapmak istiyorsan onu yap...

Peçe'li kardeşimiz elindeki poşetleri yere koyarak yüzündeki örtüyü kaldırdı karşışında ki de bayan olduğu için.

Kasiyer bayan tamamen şok halindeydi, kadın sarışın ve mavi gözlüydü ve şunları söyledi.

" Ben bir Fransızım, Arap değilim, hele bir göçmen hiç değilim...

Bu benim ülkem ve İSLAM BENİM DİNİM Siz müslüman doğumlular, dinlerinizi bize sattınız
ve bizde onları sizlerden satın aldık...

Yani dostlar şunu anlamamız lazım. Bu din Arabın Türkün Kürtdün Fransızın dini değil. Bu din Allah'ın dini ve kim bu dine uyarsa o kurtuluşa erer. Kim de bu dinden yüz çevirirse gazaba uğrayanlardan olur.

Vesselam..

Caiz mi?


Caiz mi?


Bir zamanlar bir kız sevmiştim. Hala seviyorum. Adı Gülçiçek. Çok ama çok güzel biriydi. Dinine düşkündü Allah yolunda biriydi. Başörtülü bir kızdı. Karşı apatmanda oturuyordu ve balkonları,bizim camın en köşesinden biraz da olsa görünüyordu. Her akşam,gölge gelince balkonda kitap okurdu. Saatlerce. Bazen Kur'an okuduğuna da şahittim. Değişiyordu elindeki kitaplar. Sesi de çok güzeldi. Çok ve güzel lafını sadece Gülçiçek için yan yana kullanabilirdim.

Bir gün,cesaretimi topladım ve karşısına çıktım. Bakkaldan eve dönüyordu. Elinde poşetler. Centilmenlik yapıp alayım dedim ,yardımcı olayım,izin vermedi.

"Sizinle konuşmak istiyorum" dedim.
"Sadece on dakika,biraz,lütfen..."

Başı öne eğikti. Yüzüme bakmıyordu. Gözlerinin gözlerime dokunduğunu hiç görmedim. Hiç hissemedim nasıl bir titreme hali olduğunu.

"Ne amaçla?" dedi.
"Size aşığım" dedim,çıkıverdi ağzımdan. Belki biraz daha ağırdan almalıydım. Hoşlandım desem belki de olacaktı bu iş. Aşığım deyince korktu tabi.
"Sizinle konuşmam caiz değil" dedi. "Lütfen,çekilin önümden..."
"Caiz mi? O ne demek?"
"Ve,ek olarak,bu soruyu sorduğunuz için bile aşkınıza karşılık vermem..."
"?" Gitti...
Yine uzaklardan seyretmeye tahammül edecektim.
Gitti.
Sesini özleyecektim...
Gitti.
Ne de güzeldi gidişi...

Acaba ne kastetmişti? Caiz ne demekti sahiden? Başörtülü bir kıza tutulduysan,Kur'an'ı hatim etmelisin oğlum! Farklı bir dilden konuşuyoruz dedim kendi kendime...
Ertesi gün,sokaktan taşınacağını öğrendiğimde dünyam başıma yıkıldı. Ailesiyle birlikte Yalova'ya yerleşiyorlarmış. Emekli olmuş babası. Daha sakin bir şehirde,daha sakin bir hayat düşlüyormuş. Üzüntüden öldüm sandım. Bıçağı alıp tenime değdirince hala nefes aldığımı anlamam uzun sürmedi. Annem görünce intihar ediyorum sanıp ağladı ama ben ona sarılıp teselliye başladım hemen. Yanlış anlaşılmaya mahal yok.

Gitti.
Göremeyeceğim bir daha onu...
Gitti.
Onunla evlenemeyeceğim...
Gitti.
Ya unutursam?

Merakım içimi deşti. Bilgisayarın başına geçtim ve internetten caiz ne demek onu araştırdım.
"Caiz, genel olarak ruhsat verilmiştir, günah değildir manasındadır. Fakat, caiz denilen şeyi yapmamak daha iyidir." olduğunu anladım.

Benim onunla konuşmam günah mı yani?

Günler geçti, araştırmalarım sonunda kalbimi ALLAH sevgisi ve aşkı kapladı. Bir ayetin ortasına düştüm ve kendimi oradan kurtarmak istemedim.

"Kalpler ALLAH' ı (c.c.) Anmakla Mutmain Olur"
Ra`d Sûresi 28. "

Kur'an'dan sureler ezberledim.
Abdest almayı öğrendim.
Namaz kıldım.
Kur'an okudum.
Gülümsedim.
Fakirlere sadaka dağıttım.

Her şey çok hızlı ilerliyordu. Anladım ki, ALLAH'ın yolunda bekleme yoktu... Aylar sonra,bir camiden çıkarken, Gülçiçek'e rastladım. Ayaklarım titredi. Durdum.
"ALLAH" dedim...
İçimden onlarca kez "ALLAH" dedim... Kaç saniyede bir ALLAH denilebiliyordu? Ona bakmamalıydım. Göz zinası, İslam'da haramdı. Ayaklarımla temas kurdum ve yürüyüp evimin yolunu tuttum...
Akşam annem geldi ve beni görücü usulü bir kızla tanıştırmak istediğini söyledi. Onunla evlenirsem,çok iyi bir yuvam olurmuş dedi. Ahlaklı,güzel ve şefkatli bir eş...
Gülçiçek'i unutmanın sağlıklı bir yöntemiydi belki de. Tamam dedim,olsun. Kabul ettim...

Odadan içeri girdim, mavi bir elbise içinde,başörtülü bir kız arkası dönük duruyordu.
"Selamun Aleykum..." dedim.
"Aleykum Selam" dedi
ve
yüzünü bana çevirdi...

"Artık caiz" dedi,
"Konuşabiliriz..."

(Burada caiz demesinin sebebi evlenmek istediğiniz biriyle üçüncü kişininde olması şartıyla konuşmak ve tanışmak caizdir.)